16 Kasım 2018 Cuma

Aspergeri


Muhammed'in otağına girdi. Muhammed o sırada bir bedevinin ilkel sorularını cevaplamaktaydı. Göz ucuyla içeri girene baktı ve bedeviyi dinlemeye devam etti. Ömer, otağın direğine yaslanmıştı. Kaşları çatık bir vaziyette, siyah sakallarını yavaş yavaş sıvazlayarak bir şeyler düşünüyordu. O kadar dalmıştı ki içeri birinin girdiğini dahi fark etmedi. Muhammed, bedeviye şimdi gidip yarın gelmesini söyledi. Zira, yaklaşık bir saat boyunca bedeviye bir şeyler anlatmaktan oldukça yorulmuştu.Testisinden biraz su içtikten sonra, ürkek ve dalgın bakışlarını ona yönelten Aspergeri'ye eliyle yanına gelmesini işaret etti. Aspergeri Muhammed'in karşısına oturdu ve birkaç dakika boyunca hiç konuşmadan yere baktı. Muhammed ise - olacakları bildiğinden olsa gerek - hiçbir şey demiyor içindekileri kusmasını bekliyordu. Ve en sonunda dayanamayarak "Vallahi sen bana yalan söylüyorsun ey Muhammed !" diye bağırdı Aspergeri. Düşüncelere dalmış olan Ömer hızlıca başını kaldırdı, büyük bir öfkeyle Aspergeri'ye bakarak kılıcına davrandı. Muhammed ise sakince elini kaldırarak Ömer'e durmasını emretti. Ömer buna rağmen elini kılıcından çekmedi. Eli kopacakmış gibi titriyor, kuduz bir köpek gibi hırlıyordu. Muhammed sakin ve alçak bir sesle " Vallahi ey Aspergeri, Allah sana öyle bir imtihan ve misyon yükledi ki bu bana bile ağır gelirdi. Selamun aleyküm." Bir kaç saniye sonra Aspergeri oracıkta kayboluverdi. Ömer'in gözleri büyümüş, kanı hızlanmıştı. Konuşmakta zorlanıyordu. Kekeleyerek sordu : "Ey, ey Allah'ın Resulü ne oldu ona".
Muhammed büyük bir bilgelikle cevap verdi " Cibril geldi ve onu ahir zamana, Konstantiniyye'ye alıp götürdü. Vallahi Allah onu hiçbirimizin sebat edip dayanamayacağı bir imtihanla sınayacak."